TBMM AB UYUM KOMİSYONUNA "ULUSAL PROGRAM" BRİFİNGİ
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, AB'nin siyasi ve ekonomik kriterlerini, bir diyetisyen reçetesine benzettiğini belirterek, "Bu reçeteyi kullanmış 27 ülke var. 27 ülkenin, reçeteyi kullanmaya başladıkları gün ile reçeteyi kullanma süresinin sonuna geldiklerindeki farka baktığımızda, daha demokratikleştiğini, ekonomisinin düzeldiğini, vatandaşlarının daha çağdaş standartlarda yaşadığını görüyoruz" dedi.
Avrupa Birliği Genel Sekreteri Oğuz Demiralp, Ulusal Program Dairesi Başkanı Nilgün Özalp ile Siyasi İşler Daire Başkanı Alp Ay, Ulusal Program konusunda TBMM AB Uyum Komisyonuna brifing verirken, Bağış da milletvekillerinin sorularını yanıtladı.
Bağış, 2002 yılında milletvekili olduğu günden bu yana Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın AB yetkilileriyle yapmış olduğu toplantıların hemen hemen tümüne katıldığını hatırlatarak, sürece şahitlik eden bir kişi olarak bundan sonra yapacağı çalışmalarda, yaşadığı tecrübelerin de büyük katkısı olacağını bildirdi.
Bağış, sözlerine şöyle davam etti: "Şunu da söyleyeyim ki gerçekten Türkiye olarak diklenmeden, dik durarak, hiçbir şekilde kendi milli politikalarımızdan taviz vermeden, haklı olduğumuz konulardaki girişimlerimizden taviz vermeden bu süreci bu noktaya kadar getirmeye çalıştık. AB müzakereleriyle ilgili süreci bir maratona benzetirsek, bugüne kadar maratonda nefesimizi tüketmeden idareli kullanarak bu noktaya kadar koştuk. Bundan sonra da nefesimizi iyi yöneterek koşmaya devam edeceğiz."
AB'yi, Türkiye'nin diyetisyeni olarak tanımlamasının nedenini bir kez daha açıklayan Bağış, "Diyetisyeni şu sebeple söylüyorum. Hepimiz daha sağlıklı bir hayat sürebilmek için kilo vermemiz, düzenli spor yapmamız, yediklerimize dikkat etmemiz gerektiğini biliyoruz. Ama bunu kedi irademizle yapmakta biraz zorlanıyoruz. Çünkü her zaman kalorisi yüksek gıdalar daha çekicidir. Spor yapmaktan çok, televizyonunu karşısında uzanıp keyif yapmak daha çekicidir. Sağlık konusunda bir tedirginlik yaşadığımızda, bir doktora veya diyetisyene gittiğimizde, elimize bir reçete verdikleri zaman, onu uygularsak, bu o doktorun hayatını daha dinamikleştirmez. Ama o hastanın hayatını daha güzelleştirir. Ben, AB'nin siyasi ve ekonomik kriterlerini böyle bir reçete, bir diyetisyen reçetesine benzettiğim için bu benzetmeyi yapıyorum. Diyetisyenin kendisinin de sorunları yok anlamına gelmez. Diyetisyenin de sağlıksız olabileceği, fazla kilosu olabileceği, kalp damarının bir kısmının kapalı olabileceği, reçetenin iyi olmadığı anlamına gelmez. Bu reçeteyi kullanmış, önümüzde 27 ülke var. 27 ülke, reçeteyi kullanmaya başladıkları gün ile reçeteyi kullanma süresinin sonuna geldiklerinde, aradaki farka baktığınız zaman bu ülkelerin daha demokratikleştiğini, ekonomisinin düzeldiğini, vatandaşlarının daha çağdaş ve modern standartlarda yaşadığın görüyoruz. Bu ülkelere faydalı olduğunu görüyoruz." dedi.
Müzakere sürecinde AB kriterlerini önemsediklerini dile getiren Bağış, "Bunları Avrupa'yı mutlu etmek için değil, Türkiye'nin kendi vatandaşlarının yaşam koşullarını daha iyi noktaya getirmesi ortak paydasında buluştuğumuz için ben bu benzetmeyi yapıyorum" ifadesini kullandı.
Bağış, müzakerelerin iki noktanın bir noktada buluşması anlamına gelmediğine işaret ederek, AB'nin, üye olmak isteyen ülkelere koyduğu bir takım ön koşullar ve kurallar manzumesi bulunduğunu, buna da müktesebat denildiğini söyledi. Bağış, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Üye olmak isteyen ülkelerin gelmesi gereken nokta budur. Bu iki noktanın bir ortada birleşmesindense, önce ülkenin bir noktaya gelip orada bütünleşmesi ve ondan sonra birlikte süreç içinde karar mekanizmalarını paylaşması anlamına geliyor. Zaten Türkiye'ye karşı AB içinde ortaya konan etkinin, direncin, soğukluğun sebebi de buludur. Çünkü Türkiye, müzakerelerini bitirip tam üye olduğu gün Avrupa Parlamentosunda en çok koltuğa sahip ülkelerden biri olacaktır. Bugünkü rakamlarla, kendi ebatlarında iki ülkeyle işbirliği yaparak veto edebilecek güce sahip olabilecektir. Aynı şekilde AB bütçesinde en çok sözü olan ülke haline gelecektir. Tabii bu, AB içindeki ülkelerin bir takım kendi haklarını paylaşmaları anlamına gelmektedir. Onun da tepkilerini gördüğümüz düşüncesindeyim."
Ulusal Program'ın bir çağdaşlaşma projesi olduğuna, içinde yoğun bir istişare mekanizması bulunduğuna dikkati çeken Bağış, kendisinden önce aynı görevi yapan Ali Babacan'ın muhalefetin görüşünün alınması konusunda çabası olduğunu söyledi.
Bağış, "ülkemizin belki A'dan Z'ye değil ama bir çok konuda değişmesi lazım. Ama bunlar bizim çıkarlarımıza olan konulardır. Bizim çocuklarımızın hakkının korunması, bizim kadınlarımızın toplumda daha çok yer edinmesini sağlamamız gerekiyor. Bizim serbest pazar ekonomimizin güçlenmesi, medyamızın daha serbest olması, özgürlüklerimizin artması isteniyor. Biz Ulusal Programı uygularken Almanların Türkiye'deki hakkını arttırmak, İngilizlerin yatırımlarını, İsviçrelilerin beklentilerini artırmak için yapmıyoruz ki... Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hak ettikleri standarda gelmesi için yapıyoruz" diye konuştu.
Bağış, Türkiye ile müzakerelerin sürdüğünü ve şu ana kadar 10 faslın açıldığına dikkati çekerek, bugüne kadar müzakerelere başlayan tüm ülkelerin bunu bitirdiğini vurguladı. Bağış, "Müzakerelerin sonucu tam üyeliktir. Tam üyelik dışında AB müktesebatında bir alternatif yoktur. Her ne kadar bazı AB üyesi ülkelerin önderleri ve muhalefet temsilcileri bir takım demeçlerle gerek bizim motivasyonumuzu kırmak, gerek kendi ülkelerindeki iç siyaseti istismar etmek için bazı çabalar gösterse de bunların AB kuralları ve kurumları üzerinde bir bağlayıcılığı yok. Ben de tam üyelik dışında hiçbir alternatifi kabul etmeyeceğimizi her fırsatta dile getiriyorum ve dile getirmeye devam edeceğim. Bundan kimsenin şüphesi olmasın" ifadesini kullandı.
AB konusunun tek bir bakanlık ya da tek bir kurumun sorumluluğu altında olamayacak kadar büyük proje olduğunu ve bunda herkese görev düştüğüne işaret eden Bağış, "Katıldığım ilk Bakanlar Kurulu toplantısında, her bakan arkadaşımın kendi muadili olan AB komiserleriyle ilişkiler kurmaları ve kendi fasıllarıyla ilgili görüş alışverişinde bulunmasını istedim. Muhalefet partilerinden de ricam kendi muadillerinizle kişisel ilişkilerini artırmasıdır. Bu ülkemizin yararınadır" diye konuştu.