"AB'Yİ TÜRKİYE'NİN DİYETİSYENİ OLARAK GÖRÜYORUM"
Brüksel'de düzenlediği basın toplantısında temasları ve AB sürecini değerlendiren Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, başmüzakerecinin değişmesinin AB üyelik müzakerelerini nasıl etkileyeceğinin sorulması üzerine, şunları kaydetti:
"Başmüzakereci değişti, ama bu iş şahısla alakalı değil. Ben direkt atıf yapıyor durumuna düşmeyeyim, bir yerlerde birtakım şeyler yazılmış. 'O, koltuğu bırakmadı, o, onun önüne geçti...' AK Partililerin farkı bu. Biz devir teslim törenini yaparken de halef-selef gibi değil, abi-kardeş gibi tören yaptık. Bizim bakışımız bu. Ben 7 yıldır bu ekibin içinde çalışıyorum. Şapkaların rengi değişebilir, ama sonuçta yaptığımız işler hep birbirimize destek vererek gelişmiştir. Yani müzakerecinin şahsıyla alakalı bir mesele değil. Türkiye'nin çıkarlarıyla alakalı. Türkiye'nin çıkarları neyi gerektiriyorsa, o konuda gerekli adımları atacağız. Kimin attığı, nasıl attığı önemli değil.
Türkiye dış politika açısından dünyanın en yoğun ülkelerinden biri. Bir yanda İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreterliğini üstlenmiştir. Bir yandan AB müzakereleri. Bir yandan BM Güvenlik Konseyi üyesi. Bir yandan Afrika açılımı. Bir yandan Asya Pasifik ülkeleri zirvesi düzenlenmektedir. Bir yandan İslam dünyasıyla Batı arasında köprü oluşturmakta. Bir yandan Medeniyetler İttifakı projesiyle dünyanın en büyük kabusu haline gelen medeniyetler çatışmasını engellemeye çalışmaktadır. Bütün bunları yaparken tabii ki bir kişinin bütün bu yükün altında kalmaması için de kendi aramızda bir parça yük paylaşımı yaptık. Ama sonuçta hepimizin temsil ettiği irade Türkiye'deki her iki seçmeninden birinin oyunu almış olan AK Parti iradesidir. AB projesini de biz sadece bir partinin projesi olarak görmüyoruz. Türkiye'nin ortak paydası olarak görüyoruz ve o çerçevede herkesin desteğini bekliyoruz."
Egemen Bağış, "Dış politikada bu yoğunluğun fark edilmesi 4 yıl mı aldı?" sorusuna da, "Arkadaşlar, dış politikada bu yoğunluğa ulaşılması 6 yıl aldı. Türkiye 2002 öncesinde komşularıyla en kötü ilişkiler içinde olan bir ülkeydi. O zaman derslerde '3 tarafı denizlerle, 4 tarafı düşmanlarla çevrili' diye öğretilirdi. Bir şeyler değişti. Bu yoğunluğa ulaşılması o kadar sürdü. Onun da gereği yerine getiriliyor" dedi.
AB üyelik projesinin Türkiye'nin modern geleceğiyle doğrudan ilgisine dikkati çeken Bağış, "Sonuçta bu Egemen'in, Ahmet'in, Oğuz'un projesi değil. Tüm Türkiye'nin ve özellikle gençlerimizin ve çocuklarımızın projesi. Herkesin desteğine ihtiyacımız var. Herkes elini taşın altına koymalı" şeklinde konuştu.
"AB'yi Türkiye'nin diyetisyeni olarak gördüğünü" belirten Bağış, "daha sağlıklı olmak için doğru beslenmek, kilo vermek ve spor yapmak ve doktor tavsiyesine uymak gerektiğine" işaret etti.
Bağış, "AB reçetesi denenmiş, işleyen bir reçete. Reçete sahibi de ara sıra sağlık sorunları yaşayabilir, bazen vaktinde muayenehanede bulunmayabilir. Bunlar reçetenin doğru olmadığı anlamına gelmez. Türkiye Avrupa'nın hasta adamı olmamak için bunu uygulamalıdır. Bu konuda herkesin fikirlerine ve önerilerine her zaman açığım" dedi.
Temaslarında AB yetkililerinin Türkiye'ye karşı sıcak duygular beslediklerini ve son haftalardaki reformlardan etkilendiklerini görmekten memnuniyet duyduğunu aktaran Bağış, sadece AB işlerinden sorumlu bir devlet bakanlığı kurulmasının da Brüksel'de olumlu karşılandığını belirtti.
AB sürecini ele almak ve destek için TBMM'deki muhalefet liderlerinden randevu talep ettiğini ve bazı olumlu sinyaller aldığını kaydeden Bağış, Türkiye'ye döndüğünde bu görüşmeleri yapmak istediğini anlattı.
Bağış, katıldığı ilk Bakanlar Kurulu toplantısında kabine üyelerinden "Sık sık Brüksel'i ziyaret ederek kendi bakanlıklarını ilgilendiren konuları Avrupalı muadilleriyle görüşmeleri" konusunda ricacı olduğunu ve bu isteğinin olumlu karşılandığını bildirdi.
Egemen Bağış, sivil toplum kuruluşlarının AB sürecine daha yoğun katılımı, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin yapılanması, AB sürecinin içeride ve dışarıda daha iyi anlatılması konularında çalışmaların sürdüğünü ifade etti.
Bağış, Başbakan Recep Erdoğan'ın Brüksel'deki açıklamalarında Nabucco projesiyle ilgili ifadelerinin Avrupa basınında yanlış yorumlandığını belirterek, "Nabucco projesi için AB ile enerji faslında müzakerelerin başlatılmasının ön şart olmadığını" vurguladı.
Erdoğan'ın "Rusya ile Ukrayna arasındaki son doğal gaz krizinden hiçbir şekilde olumsuz etkilenmeyen küçük bir AB üyesinin 500 milyonluk AB'yi yakından ilgilendiren enerji faslında, hiçbir açılış kriteri bulunmamasına rağmen engelleyici tutum takınmasından duyduğu rahatsızlığı" yansıttığını belirten Bağış, "Nabucco'nun önündeki tek engel enerji faslı değil. Arz sorunu, güvenlik sorunu, maliyet sorunu. Bunların hepsi çözüldü de enerji faslı mı engel oldu? Türkiye Nabucco'yu önemsemese bugüne dek Cumhurbaşkanı dahil her düzeyde bu kadar temasta bulunur muydu?" diye konuştu.
Bağış, AB sürecinde Avrupalı ortaklarından "oyunu kurallarına göre oynamalarını" başından beri savunan Türkiye'nin bu kurala kendisinin de uyacağını ve enerji dahil elindeki kartları farklı amaçlar için kullanmayacağını vurguladı.
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Bağış, Türkiye'nin İsrail'in Gazze saldırılarına dünyada en sert tepki veren ülkelerden biri olmasının AB'de nasıl karşılandığının sorulması üzerine, şunları kaydetti:
"Başbakanımızın Gazze'de meydana gelen olaylarla ilgili olarak dile getirdiği samimi görüşlerini, içtenliğini ve dürüstçe ifade ettiği fikirlerini birçok Avrupalı siyasetçi de aslında takdirle karşılıyor. Çünkü Başbakanımız orada şu ya da bu taraf değil, bir an evvel dökülen kanın durması, kanayan yaranın tedavisi için çabalıyor. Hiçbir lider yılbaşı gecesini Suriye, Ürdün yollarında geçirmezdi."
Başbakan Erdoğan'ın Gazze saldırısının ardından ortaya koyduğu yoğun çabalarda önceliğinin "bölgesel barışı korumak" olduğunu belirten Bağış, "savaşın her türlüsünün yaşandığı Orta Doğu'da barışın farklı yollarını aramak zorundayız" dedi.
Egemen Bağış, "Orta Doğu'da sıcak savaş, soğuk savaş, espiyonaj savaşı, gerilla savaşı, yani aklınıza gelebilecek her türlü savaş denenmiştir, ama diplomasinin farklı yöntemleri denenmemiştir. Türkiye bunu ortaya koymaya çalışıyor. Türkiye'nin dünya medeniyetine yapacağı en büyük katkı da bu" şeklinde konuştu.
Aynı zamanda Hem Avrupa, hem Asya, hem Akdeniz, hem Karadeniz hem Balkan ve hem de Kafkasya ülkesi olan Türkiye'nin farklı din ve kültürleri bir arada barış içinde yaşatan tarihsel zenginliği ve medeniyet birikimi gibi diğer ülkelerde bulunmayan özellikleriyle de barış için çaba göstermeyi sürdüreceğini kaydeden Bağış, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Gazze'de çocuklar ölmesin istiyoruz biz. Kimin çocuğu olduğu hiç önemli değil. Musevi çocuğu da olsa, Müslüman çocuğu da olsa, Hristiyan çocuğu da olsa artık çocuklar ölmemeli. Başbakanımızın bütün çabasının arkasındaki bu. Bunu çok samimiyetle, içtenlikle yapıyor. Fikirlerini gizleyerek yapmıyor. Başbakanımız kendisi de söylüyor, gizli gündemi filan yok.
İsrail bizden yardım istediğinde Suriye ile aralarını bulma konusunda da biz 5 tur görüşme düzeledik. O da barış adına yaptığımız bir çalışmaydı. Pakistan talep ettiğinde İsrail ile Pakistan arasındaki diplomatik ilişkiler biliyorsunuz Tel Aviv ya da Karaçi'de değil, İstanbul'da başladı. Yine o sürecin içinde bizler vardık, Türkiye ev sahipliği yaptı. Öyle bir noktaya geldi ki İsrail'in iki askeri kaçırıldığında İsrail'in arayıp da yardım istediği ilk ülke Türkiye'ydi. Ama aynı İsrail Lübnan'ı işgal etmeye kalkıştığında Lübnan Başbakanının arayıp da yardım istediği ilk ülke yine Türkiye'ydi. İngilizlerin 14 askeri kaçırıldığında İranlılar tarafından, Tony Blair'in ilk arayıp yardım istediği liderlerden bir tanesi bizim Başbakanımızdı. Ve eğer 14 İngiliz askeri bugün serbestse, bunda zamanın Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve Başbakanımızın çok büyük katkıları vardır"
Bağış, Türkiye'nin sadece İslam dünyasıyla Batıyı ilgilendiren meselelerde değil, Gürcistan'daki çatışmalar gibi ikili sorunlarda da barış adına her türlü çabayı gösterdiğine işaret etti.
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Bağış, "Başbakanımızın Gazze ile ilgili çıkışlarının arkasında aslında bütün dünyanın vicdanının da sesi vardır" dedi.