"DİPLOMASİ VE UZLAŞMANIN YENİ FORMÜLLERİNİ KAZANDIRDIK"
Meclis Genel Kurulu 8 Temmuz 2008 Salı günü Lübnan'daki Türk askerlerin görev süresini uzatma talebiyle gönderilen Başbakanlık Tezkeresi'ni görüşmek üzere tekrar toplandı.
Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Egemen Bağış, şahsı adına söz alarak şunları söyledi:
(tutanak ektedir)
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.19
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
-----0-----
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 127'nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz. Şimdi söz sırası şahsı adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Egemen Bağış'a ait. Buyurunuz Sayın Bağış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz on dakikadır.
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Başbakanlığımızın tezkeresiyle ilgili şahsım adına söz almış bulunmaktayım.Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.Arkadaşlar, Türkiye son altı yılda diplomasi alanında çok önemli adımlar atmıştır. Bölgenin en organize, en güçlü, en saygın ordusuna sahip bir ülke olarak barış konusunda da çok önemli adımlar atmış bulunmaktayız.
Orta Doğu, içinde yaşadığımız bu coğrafya savaşın her türlüsünü görmüştür. Soğuk savaşlar, sıcak savaşlar, espiyonaj savaşları, her türlü çatışma, kriz bu bölgede yaşanmıştır. Ama diplomasinin, uzlaşmanın her türlüsü, maalesef, bu topraklarda yeteri kadar denenmemiştir, yaşanmamıştır. Ve son altı yılda Hükûmetimizin, Dışişleri Bakanlığımızın, Millî Savunma Bakanlığımızın, Hükûmetimizin bütün kurumlarının el birliği hâlinde bölgenin sorunlarına farklı bir yaklaşım tarzıyla diplomasinin, uzlaşının yeni yeni formüllerini kazandırdıklarını görüyoruz.
Böylelikle artık Avrupa Birliği gibi bir kurumla, İslam Konferansı Örgütü gibi bir kurumun Türkiye'de Dışişleri Bakanları seviyesinde bir araya gelebildiklerini görüyoruz. İsrail ve Pakistan ilk defa diplomatik ilişki kurmak istediklerinde, Tel Aviv ya da Karaçi'de değil, İstanbul'da bir araya gelir hâle geldiler. Irak'taki Sünni liderler Irak'taki Amerikan Büyükelçisiyle Bağdat'ta bir araya gelemediler ama İstanbul'da bir araya geldiler. Zamanın Dışişleri Bakanı, bugünkü Sayın Cumhurbaşkanımızın katkılarıyla Irak'taki Sünni kardeşlerimiz, Irak'taki siyasetin parçası olmaya ve bugün de hükûmetin parçası olma noktasına gelen kararları İstanbul'da aldılar. Aynı şekilde, Afganistan ve Pakistan Devlet Başkanları ülkemizde bir araya geldiler ve ilk defa diyalogları başlattılar.
Öyle bir noktaya geldik ki arkadaşlar, bölgemizde İsrail'in 2 askeri kaçırıldığında İsrail'in ilk yardım istediği ülke Türkiye Cumhuriyeti oluyor. Ancak, aynı İsrail, Lübnan'la ilgili bir işgal planı hazırladığında, Lübnan Başbakanı Sayın Sinyora'nın ilk aradığı lider yine Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan oluyor. İngiltere'nin 14 askeri İran tarafından kaçırıldığında, İngiltere Başbakanı Blair'in ilk yardım istediği lider yine Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı oluyor ve eğer o 14 İngiliz askeri bugün özgürlüklerine kavuşmuş durumdalarsa, bunda Türk yetkililerinin çok önemli katkıları vardır. Dünyanın en büyük korkusu, kabusu hâline gelen medeniyetler çatışmasını engellemek üzere Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri yeni bir proje geliştiriyor; Medeniyetler İttifakı Projesi. Bunun eş başkanlığını İspanya'nın Başbakanıyla Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanın yapmasını talep ediyor ve Türkiye bu konuda bütün dünyanın takdiri alarak çok önemli bir proje ortaya koyuyor.
Son olarak, hepinizin takip ettiği gibi, Suriye ve İsrail gibi birbirleriyle hiç geçinemeyen iki ülke Golan Tepeleri'yle ilgili olarak bir uzlaşma imkânının doğması durumunda Türkiye'nin arabuluculuğuyla görüşme yapabileceklerini ve bu konuyu ancak Türk yetkililerle konuşarak çözümleyebileceklerine olan inançlarını bütün dünyaya dile getiriyorlar. Dünyanın birçok önemli ülkesi bu konuda, arabuluculuk yapmak konusunda heves ortaya koymuşken, iki tarafın eş zamanlı olarak Türkiye'yi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanının arabuluculuğunu tercih etmiş olmaları, ülkemizin nereden nereye geldiğinin bence en önemli göstergesidir.
Özellikle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğine elli yıl gibi
bir aradan sonra ilk defa aday olduğumuz ve bu Güvenlik Konseyi üyeliğini kazanma ihtimalimizin en yüksek olduğu bir dönemde Birleşmiş Milletlerin UNIFIL'de görev yapan gücüne olan katkımızın devam etmesi, ülkemizin çıkarları açısından son derece önemlidir.
Son altı yılda dış politikada attığımız bütün adımları üç temel taş üzerine oturtabiliriz, bunlar: Bölgesel barış, evrensel barış ve Türkiye'nin ulusal çıkarlarıdır.
Arkadaşlar, Türkiye'nin tarihî sorumlulukları vardır. Osmanlı'nın gittiği her yere huzur, barış ve tolerans gitmiştir. Bugün Türkiye Cumhuriyeti artık bölgede sözü dinlenen bir ülkedir. Eskisi gibi, başka partilerin iktidarında olduğu gibi içine kapanık, dünyadan soyutlanmış, ne yaptığını bilmeyen ve başını kuma gömmüş bir ülke değildir. Artık Türkiye, kararlı, diklenmeden dik durabilen bir ülke hâline gelmiştir ve bölgede saygınlığı olan bir ülkedir.
Bu çerçevede, arkadaşlar, Türkiye birilerinin görmek istediği gibi okyanusta garip bir ada da değildir. Türkiye, bugün dünyadaki hangi güç merkezine bakarsanız bakın gündemlerinde 20 madde varsa 15'inde ana oyuncu olmuş, ana aktör olmuş ülkelerden bir tanesidir. Enerji politikası olsun, terörle mücadele olsun, insan kaçakçılığı olsun, bağımlılıkla ilgili, kaçakçılıkla ilgili hangi konuda olursa olsun dünyayı ilgilendiren 20 konu varsa en az 15'inde Türkiye en önemli oyunculardan biri hâline gelmiştir. Türkiye bölgedeki en saygın ülkelerden bir tanesidir.
Burada iktidarıyla muhalefetiyle, askeriyle siviliyle, doğulusuyla batılısıyla, kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla ülkemizin çıkarlarını hep birlikte savunmamız gerekir. Bu tür konular bizim kendi iç politika konularımıza malzeme yapılmayacak kadar önemli, hassas konulardır. Burada hep birlikte ülkemizin, orada görev yapan Mehmetçiğimizin ihtiyaçlarını, çıkarlarını hep beraber gözetmemiz gereken bir dönemdeyiz. Ülkemizin çıkarlarını gözeterek daha evvel 2006 5 Eylül'de alınan kararla, sonra 29 Mayısta uzatılarak 2007 5 Eylül'üne kadar uzatılan bu tezkerenin bir kez daha uzatılarak UNIFIL'le olan ihtiyaca Türkiye'nin katkısını devam ettirmek bizim ulusal çıkarlarımız gereğidir. Biz bölgemizdeki sorunların diyalog ve uzlaşmayla çözümü konusunda çok önemli adımlar attık. Bu konuda da Türkiye'nin kararlılığının ortaya konması son derece önemlidir.
Biraz evvel burada konuşan bir muhalefet temsilcisi Milletvekilimiz: "Türkiye acaba barışı korumaya mı, kurmaya mı gidiyor?" diye bir sorusormuştu. Arkadaşlar, askerlerimizin orada görev yaptığı 1701 No.lu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı orada barışı koruma amaçlı bir güç gerektirmektedir. Barışı kurmak için orada zaten yeteri kadar ne bizim ne başka ülkenin askeri yoktur. Oradaki barışı korumaktır bizim görevimiz. Bu yüzden de askerlerimizin başına gelebilecek olayları ve riskleri en aza indirgeyebilmek için, minimize edebilmek için gerekli her türlü önlem alınmıştır. Bu faaliyetlerimiz aynı zamanda Türkiye'nin orada bölgesel bir güç olarak sorumluluklarının da gereğidir. Bizim oradaki güvenlik güçlerimizin misyonu sınırlıdır, üzerinde gerekli tahditler vardır, o misyonunun dışına da çıkma durumu söz konusu değildir.
Bu fikirler çerçevesinde, Türkiye'nin bölgedeki gücünün arttığını da göz önüne alarak oradaki askerlerimizin görev süresinin bir yıl daha uzatılması ve Başbakanlık tezkeresinin kabul edilmesi yönünde oy kullanacağımı belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bağış.