Sonuçta kazanan Türkiye ve Türkiye'nin dostları oldu. Yunus Emre'nin "Yaradılanı sev; yaradandan ötürü" felsefesi ile Mevlana'nın "Ne olursan ol, gel" öğretisinin ışığında ve modern Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün, "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" ilkesinin rehberliğinde Türkiye dünya barışına yaptığı bu katkıları devam ettirecektir.
Bu akşamı da bu duygularla tertip ettik. Ortak değerlerimizin ve her dinin kutsal ve yüce gördüğü ortak değerlerin sofrasında bir araya geldik. Bütün dinler barış, kardeşlik, hoşgörü ve ahlak emreder. Bu mesajlar, en güçlü bicimde İslam dininde de vurgulanır. Biz de bu gece bu yüce kavramları yeniden paylaşıyoruz.
Bu kadar çok ülke ve uluslararası kuruluşun bu salonda temsil ediliyor olması, bu anlamlı iftar sofrasını bizimle paylaşması da ne kadar haklı olduğumuzun bir göstergesidir.
Ne mutlu bizlere, bu salondakiler büyük dinlerin dünya üzerinde örnek değerlerini hep birlikte yaşıyor ve yansıtıyoruz. İslam kardeşliği içinde oruç açıp şükrediyoruz. İnsanlığa yüksek İslam değerleriyle katkımız büyüktür İslam barıştır, hoşgörüdür, huzurdur, adalettir. Ne mutlu bizlere."
Bağış'ın ardından Irak'ın Türkiye Büyükelçisi Sabah J. Orman, Türkiye'nin bölgede oynadığı rolün ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinin büyük takdir gördüğünü kaydetti.
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, asıl olanın, 'ortaklıkları, benzerlikleri, uyumu, uzlaşmayı, yardımlaşmayı, dayanışmayı hedeflemek ve bunu öne çıkarmak' olduğunu belirtti.
Başbakan Erdoğan, yemekte yaptığı konuşmada, ramazanın manevi duyguların doruk noktaya ulaştığı, dayanışmanın, yardımlaşmanın, barış ve huzurun gönülleri kuşattığı bir rahmet ayı olduğunu ifade etti.
Medeniyetler İttifakı eş başkanı İspanya Başbakanı Zapetero ile dün bir araya geldiğini anımsatan Başbakan Erdoğan, bugün de yine 'bir dost sofrasında' iftar nedeniyle bir arada bulunulduğunu belirtti.
Her iki iftarın da dünyaya anlamlı mesajlar göndereceğine inandığını ifade eden Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
'Dünya barışına, huzura, istikrara, özellikle de dayanışma ve yardımlaşmaya katkı sağlayacak bu tür buluşmaların dünyaya vereceği mesaj çok açıktır; hangi dinden olursa olsun, hangi kültüre, hangi inanca, hangi dünya görüşüne sahip olursa olsun tüm insanların, bir araya gelebilecekleri, konuşabilecekleri, anlaşabilecekleri ve uzlaşabilecekleri bir zemin mutlaka vardır.
Sevgi, merhamet, adalet aslında bütün medeniyetlerin ortak değerleridir. Semavi dinler; yardımlaşmayı, dayanışmayı, hoşgörü ve kardeşliği vurgular. Bugün üstünde ittifak ettiğimiz evrensel değerlere vurgu yapar. Dinler arasında, medeniyetler arasında, kültürler arasındaki farklılıkları yadsımak, ayrımları kışkırtmak, çatışmaları özellikle körüklemek, dinlerin özüyle çelişmek, insanlığın ortak mirasına ters düşmek anlamına gelir. Asıl olan; ortaklıkları, benzerlikleri, uyumu, uzlaşmayı, yardımlaşmayı, dayanışmayı hedeflemek, bunu öne çıkarmaktır. Yapmamız gereken de budur.
Bakınız, Türkiye, sahip olduğu renklilik, çeşitlilik ve kültürel zenginlik dolayısıyla dünyaya bu mesajı en iyi şekilde verebilecek ülkelerden biridir.' '
Başbakan Erdoğan, İslamın, Hristyanlığın ve Yahudiliğin ezgilerinin bu topraklarda kendilerine özgürce yankılanma alanı bulduklarına' dikkati çekerek sözlerini şöyle sürdürdü:
'Sadece Hatay, İstanbul ve İzmir'de değil, hemen her ilimizde, doğuda, batıda, kuzeyde ve güneyde farklı din ve mezheplerin tam bir hoşgörü içinde birbirine saygı ve sevgi içinde hayatlarını sürdürdüklerini görürsünüz. Hatta bu uzlaşmayı ve saygıyı, bu uyumu bozacak türdeki provokatif saldırıların, toplum tarafından şiddetle kınandığını da eminim müşahede etmişsinizdir.
Çünkü altını çizerek söylemem gerekiyor; bu topraklar Mevlana'yı yetiştiren topraklardır. O Mevlana ki yüzyıllar öncesinden toplumlara en güzel çağrıyı yapmıştır; 'Gel, ne olursan ol yine gel, ister kafir, ister Mecusi, ister puta tapan ol yine gel. Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir, yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel.' Bu topraklar, 'gelin tanış olalım, işi kolay kılalım, sevelim sevilelim bu dünya kimseye kalmaz' diyen Yunus Emre'yi yetiştiren topraklardır.
Bizler de o yüzyıllar öncesinden gelen bu çağrılara bütün kalbimizle, yüreğimizle sahip çıkıyoruz. Bu çağrıların içerdiği anlamı yeniden ve yeniden tüm dünyaya duyurmak için gayret gösteriyoruz.'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'ni AB üyelik sürecine girmesi öncesindeki müzakerelerde fasılları 'açma-kapama' diye bir anlayışın bulunmadığını ifade ederek, 'Açılır ve kapanırdı, ama daha sonra ne yazık ki sadece açmak... Adeta böyle kuyudan kovayla su çekmeyi bırakın attığınız o kova orada takılıp kalıyor, çıkarabilene aşk olsun, bu hale getirdiler' dedi.
Başbakan Erdoğan, AK Parti Genel Merkezi'nde büyükelçilere verilen iftar yemeğinin ardından yaptığı konuşmada, İspanya Başbakanı Zapatero ile birlikte BM Genel Sekreterinin öncülüğünde Medeniyetler İttifakı girişimini başlattıklarını anlattı.
Medeniyetler İttifakının 3 yıl önce başlatılmasına rağmen çatısı altında bugün 76 ülke ve 13 farklı uluslararası örgütü barındırdığını belirten Başbakan Erdoğan, ittifakın giderek güçlendiğini söyledi.
İttifakın gelecek nisan ayında yapılacak 2. forum toplantısına büyük önem verdiklerini ifade eden Başbakan Erdoğan, bu projenin bu hacme ulaşmasının umutları da diri tuttuğunu belirtti.
Türkiye için yapılan 'batının en doğusu, doğunun da en batısıdır' tanımlamasının, sadece ülkenin coğrafi konumunu değil, medeniyetler, kültürler, dinler, diller arasında da bir köprü konumunda olduğunu ifade ettiğine dikkati çeken Başbakan Erdoğan, 'Hatta ben bunu biraz daha farlı ifade ediyorum; Türkiye köprü olmaktan öte aynı zamanda bir kilit görevini de görüyor' diye konuştu.
Türkiye'nin bu potansiyelini ve zenginliğini kullanabilmek için 2002 yılından itibaren her alanda yoğun bir reform programını uygulamaya koyduklarını anlatan Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin demokratikleşme ve insan hakları noktasında bugün, 6 yıl öncesi ile kıyaslanamayacak bir ülke konumuna yükseldiğini vurguladı.
'KOVA ORADA TAKILIP KALIYOR'
Gerçekleştirilen reformların, Türkiye'nin AB'ye katılım sürecine giden yolu açtığını ifade eden Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
'Katılım süreci içinde bu yolculuk devam etmektedir. Türkiye 1959 yılında AET'ye üye olmak için başvuruda bulunmuş, ancak 2004 yılına kadar bu süreçte somut ilerleme kaydedememiştir. 2004 yılında Kopenhag Kriterleri noktasında verdiğimiz mücadeleyi hatırlayalım, karşılığını gördü ve 2005 yılında müzakerelerin resmen başlamasına karar verildi.
2005 yılında 35 fasıl üzerinden tarama süreciyle başlattığımız müzakere süreci devam ediyor. Halbuki bu fasıllar çok daha düşük sayıda idi. Bugün bir fasılda daha müzakereyi açtık ve kapattık. Fakat bizim bu sürece girdiğimiz ana kadar, 'açma-kapama' diye bir anlayış yoktu. Açılır ve kapanırdı, ama daha sonra ne yazık ki sadece açmak... Adeta böyle kuyudan kovayla su çekmeyi bırakın, attığınız o kova orada takılıp kalıyor, çıkarabilene aşk olsun bu hale getirdiler. Şimdi biz bunun mücadelesini veriyoruz. Bir taraftan faslı açmaya çalışıyoruz, ondan sonra da şimdi diyoruz ki 'Bakın bu adil bir yaklaşım değil, biz sizden iane istemiyoruz. Biz diyoruz ki 'bizden öncekilere nasıl hangi hakları tanıdıysanız, bize de aynı hakkı tanıyın. Başka birşey istemiyoruz. Eğer bizi yük olarak görüyorsanız, o da ayrı bir konu, bunu da bize açıklayın, ama Türkiye yük olmaya değil, yük almaya geliyor. Türkiye'yi böyle tanıyın, böyle bilin.'
1.5 milyarlık İslam dünyası Türkiye'nin AB sürecini takip ediyor. Halbuki onlardan hiçbirisi AB'ye girme durumunda değil, ama buna rağmen bu beklentinin içerisinde.' AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, aday ülkeler arasında AB'ye girmeye hazır olan ülkenin, Türkiye olduğunu belirtirken, 'Tek şeyleri var o da şu; işte güney Kıbrıs'ın 650-700 bin nüfusu var. Türkiye geldiği zaman 70 milyon ile gelecek, kolay değil. Tek ellerindeki enstrümanları bu. Tamam da o zaman baştan kapıyı açmamış olsaydın, kapıyı baştan niye açtın' diye sordu.
Başbakan Erdoğan, büyükelçilere iftar yemeğindeki konuşmasında, AB ile müzakereler çerçevesinde 7 fasılda görüşmelerin sürdüğünü anımsattı.
Fransa'nın dönem başkanlığında da 2 faslın açılmasını beklediklerini anlatan Başbakan Erdoğan, 'Ne yazık ki AB tarafının fasıllar konusunda bizimle aynı hızda olmadığını görüyoruz' dedi.
Türkiye'nin bütün yükümlülüklerini yerine getirdiğini ifade eden Başbakan Erdoğan, takvimi net olarak ortaya koyduklarını, AB tarafının her defasında sadece 2 fasıl açma gibi bir tavır benimsediğini, böylece süreci yavaşlattığını gördüklerini kaydetti.
Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
'Tabii bu karşımıza çıkarılan ilk engel değil, bütün bunlara rağmen Türkiye bu konuda kararlılığını, isteğini, arzusunu ortaya koydukça AB Tarafından motivasyon kırıcı, şevk kırıcı açıklamalar, uygulamalar geldi.
Şunu bütün samimiyetimle ifade etmek istiyorum; AB Kriterlerine, AB standartlarına ulaşma noktasında hiçbir çekincemiz, tereddütümüz yok. Zaten, bu konuda hakikaten samimiyetle buna yaklaşanlar, Türkiye'nin bu noktada nerede olduğunu gayet iyi tespit ediyorlar, tescil ediyorlar.
Nitekim, müzakere sürecinden tamamen bağımsız olarak müktesebat uyum programımızı açıkladık. Belirlediğimiz takvim çerçevesinde reformlarımızı yapıyoruz. Her kurum üzerine düşen sorumluluğu yerine getiriyor.
AB üyesi ülkelerden ne tür açıklamalar yapılırsa yapılsın, ne tür engeller çıkarılırsa çıkarılsın, biz kendi iç düzenlemelerimiz yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz. Türkiye'nin AB üyeliğinden kazançlı çıkacak olan, sadece Türkiye değil, AB'nin kendisidir.'
DÜNYA BARIŞINA KATKILAR
'Medeniyetler Çatışması' tezini, 'Medeniyetler İttifakına' dönüştürmek için İspanya Başbakanı ile bir girişim başlattıklarını anımsatan Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin imkanlarına, dünya barışına katkılarına değindi.
Türkiye'nin Orta Doğu'da sorunların çözümü için gayret içinde olduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, 'Çünkü tarafları gayet iyi tanıyoruz, tarafları biz gayet iyi anlıyoruz. Bölgeyi biliyoruz, bölgeyi iyi tanıyoruz. Hepsinden önemlisi, bölgesel barış ve istikrar için attığımız adımlarda tüm tarafların güvenine mazhar olabiliyor, samimi gayretlerimize, içten karşılıklar bulabiliyoruz' dedi.
Kafkasya'daki krizi çözebilmek için haftalardır mekik diplomasisi yürüttüklerini de ifade eden Başbakan Erdoğan, bölgenin kültürleri ve insanlarını tanımanın avantajlarıyla hareket ettiklerini söyledi. 'Kafkasya'da İstikrar ve İşbirliği Platformu' önerisine de değine Başbakan Erdoğan, burada yeni bir heyecan ve dalga getirmek istediklerini dile getirdi.
Dünya barışına, uzlaşmaya katkı sağlamak amacıyla imkanları harekete geçirmeye çalıştıklarını kaydeden Başbakan Erdoğan, 'Özellikle AB eğer küresel bir aktör haline gelmek istiyorsa, medeniyetler arasında bir ittifak adresi olmak istiyorsa, bir siyasi değerler bütünü, bir değerler birliği olarak hareket edecekse Türkiye, Birlik'teki yerini mutlaka, ama mutlaka almalıdır' dedi.
Türkiye'nin bölgesinde üstleneceği rollerin dünya barışı açısından çok önemli olduğunu dile getiren Başbakan Erdoğan, Kafkasya'da ortaya çıkan ve derinleşen bir krizin, sadece bölgeyi değil, aynı zamanda başta Avrupa olmak üzere tüm dünyayı etkisi altına alacağını kaydetti.
BTC Petrol Boru Hattı'nın işletmeye açıldığını ve buradan yüklene petrolün dünyaya dağıldığını anlatan Başbakan Erdoğan, Bakü-Tiflis-Kars tren yolunun yapımına başlandığını belirterek, geçen aylarda bununla ilgili temellerin atıldığını anımsattı.
Şu anda yapımı devam eden bu proje ile İngiltere'den Çin'e yolculuğun adımının atıldığını, Şahdeniz Projesini de devreye aldıklarını belirten Başbakan Erdoğan, bu bölgede herhangi bir sıkıntının yaşanmasının nereleri etkisine alacağını herkesin tasavvur etmesi gerektiğini istedi.
Başbakan Erdoğan, 'bu kriz, 'beni etkilemiyor, beni ilgilendirmiyor' demek şansına, lüksüne artık sahip değiliz. Dünyanın küresel bir köye dönüştüğü bir dönemde bu tür bölgesel krizlerin artık lokal kalma şansı yok. Türkiye olarak, tüm bu bölgelerde, istikrarın, barışın, huzurun sağlanması için aktif politikalar yürütüyoruz' dedi.
Afganistan'da, Kosova'da, Lübnan'da barışın sağlanması için aktif politikalar izlendiğini, olayların tribünden izlenmediğini kaydeden Başbakan Erdoğan, son dönemde bölge barışına yönelik olarak yaptığı ziyaretler hakkında bilgi verdi.
Bölgesel barışı sağlayacak, iyi komşuluk ilişkilerini tesis edecek, siyasi diyaloğa zemin hazırlayacak bir platforma bölgede ihtiyaç olduğuna karar verdiklerini anlatan Başbakan Erdoğan, Rusya, Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan'ı kapsayacak Kafkaslar İstikrar ve İşbirliği Platformu'nun coğrafi esaslara dayandığını anımsattı.
Türkiye-Ermenistan milli takımlarının futbol karşılaşması için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Ermenistan'a gittiğini, kendisine Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın da eşlik ettiğini anımsatan Başbakan Erdoğan, bu konunu bu ziyarette de gündeme geldiğini ve olumlu yanıt alındığını söyledi.
MUHALEFETE ELEŞTİRİ
Türkiye olarak, krizden yana olmadıklarını, çözümsüzlüğü bir çözüm olarak görmediklerini dile getiren Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
'Ama Cumhurbaşkanımızın Ermenistan ziyaretini çok farklı olarak yorumlamak suretiyle çözümsüzlük yaratma gayreti içinde olan, hiçbir zaman zaten ülkenin politikalarında çözüm üretememiş veya çözüm teklifinde bulunamamış olan anamuhalefet ve muhalefet anlayışı burada da kendini aynı şekilde ortaya koyuyor. Çünkü onlara göre çözüm, her zaman çözüm, çözümsüzlüktür. Eğer onu başarıyorlarsa, netice alınmıştır demektir, ama onlara bu memleketi bu haliyle bırakmayacağız...
On yıllar boyunca süregelen ve kronik hal almış sorunları üzerine kararlılıkla gittik ve gitmeye devam ediyoruz. Bu sorunlardan biri de Kıbrıs. Kıbrıs'ta aynı çıkışları yaptık. Yapıcı bir tutum izledik.
Orada da aynı şeyi söylediler, 'Kıbrıs'ı peşkeş çekiyorsunuz' dediler. Nedir diye sorduğunuz da, cevap yok. Çünkü KKTC ile alakalı olarak da yaptıkları bir katkı yoktu ki. Ne yapıldıysa bizim iktidarımız döneminde yapıldı. Alt yapısından üst yapısına kadar. İstihdam anlayışına kadar bu dönemde yapıldı. Bundan sonra da bu olumlu tavrımızı sürdüreceğiz.'
Başbakan Erdoğan 'Kıbrıs'ta her zaman çözüm isteyen, çözüm için uğraşan taraf biz olduk' diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:
'Ve daha önce bizleri köşeye sıkıştıranlar, bizim bir iki tane cümlemizle kendileri köşeye sıkışıyor. Diyoruz ki 24 Nisan 2004 referandumunda ne yaptınız, önce bunu söyleyin. BM, AB ne teklif etti, Güney Kıbrıs ne yaptı, Kuzey ne yaptı? Kuzey, Annan Planı'na 'evet' dedi, Güney 'Hayır' dedi. Siz 'evet' diyenden yana olacaktınız. Oldunuz mu? Olmadınız, tam aksine ne yaptınız? Yine 'hayır' diyenin yanında oldunuz. 'Hayır' diyeni ödüllendirdiniz, 'evet' diyeni cezalandırmaya devam ediyorsunuz. Ve orada kalıyor.
Kaldı ki alt yapısıyla şusuyla busuyla, AB'ye girmeye hazır bir ülke varsa o da Türkiye'dir. Diğerlerini bu noktada AB'ye girmeye hazır bir ülke olarak göremezsiniz. Tek şeyleri var o da şu, İşte Güney Kıbrıs'ın 650-700 bin nüfusu var. Türkiye geldiği zaman 70 milyon ile gelecek. Kolay değil. Tek ellerindeki enstrümanları bu Tamam da o zaman baştan kapıyı açmamış olsaydın. Kapıyı baştan niye açtın. Bütün bunlara rağmen, şu anda 5 milyon vatandaşımız Avrupa'da yaşıyor. Zaten fiili bir durum var. Vatandaşlarla da irtibat halindeyiz. Biz bu sürece aynı kararlılık ile devam edeceğiz.
KKTC halkının ve Türkiye'nin bu yapıcı olumlu çabalarına rağmen buradaki bulduğu karşılık, tabii bizleri üzmüyor değil. İzolasyonlar aynen devam ediyor, cezalandırma devam ediyor, ama inanıyorum ki dostlarımız sağolsun onlar da bu nokta da gerekli mücadeleyi veriyorlar ve bu mücadeleyi vermek suretiyle diyorlar ki er veya geç, sabırlı olun. Zaten biz bu yolculuğun sıkıntılı olduğunu biliyoruz. Bu sıkıntıları da aşacağımıza inanıyoruz.'
Kıbrıs'ta dolaylı görüşmelerin başladığını da anımsatan Başbakan Erdoğan, bu görüşmeleri de desteklediklerini söyledi.
Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:
'Türkiye'nin hem bölgesinde, hem dünyada barışın, istikrarın, dayanışmanın savunucusu olmaya devam edeceğini tekrar ifade etmek isterim. Tarihimizden, kültürümüzden, inançlarımızdan aldığımız sorumluluğu dünya barışı huzur ve istikrar için kullanmaya devam edeceğiz. Ülkemde barışın, dayanışmanın ne noktada olduğunu sizler çok daha iyi görüyor ve tespit ediyorsunuz. Temenni ediyorum ki bu yılda bir bir araya geldiğimiz iftar sofralarımız dünya barışı için de bir davet ve çağrı olur.'