12 EKİM'E NASIL GELİNDİ?
Özellikle 1998 yılından sonra zaman zaman ayak seslerini duyduğumuz yasa tasarısı ne acıdır ki Türkiye'nin belki de tarihe adını altın harflerle yazdırdığı bir günde gelip karşımıza çıkmış ve beklenildiği gibi meclisten geçmiştir. Her ne kadar önünde uzun bir süreç olsa da yasanın Fransız Millet Meclisinden bu haliyle geçmiş olması bile Türkiye-Fransa ilişkilerine ve özellikle de son beş yıldır hızlanan Avrupa Birliği'ne uyum sürecine de olumsuz etkileri olmuştur.
Ermeni sorununu Fransa-Türkiye ilişkileri çerçevesinde değerlendirmek için 100 yıllık bir geçmişi ele almak gerekse de bu noktada 12 Ekim'e resmi olarak nasıl gelindiği önemlidir.
1998 yılında Koçaryan'ın Ermenistan Devlet Başkanlığına seçilmesi ve en önemli dış politika öncelikleri arasına "Soykırımın" tüm dünyada resmen tanınması konusunu koyması Fransa'da 2001 yılında resmen yasa halini alacak 98 tarihli tasarının itici güçlerinden biridir. Ermeni Diasporasının güçlü isimleriyle ortak çalışma yürüten Ermenistan Hükümeti, Fransa'nın "Ermeni Soykırımı"nı tanıdığını belirten tasarıyı 29 Mayıs 1998'de sadece 29 oyla geçirilmesini sağlamıştır. 1998'den 2001'e kadar geçen sürede tasarı önce senatoda Türkiye'yi daha fazla "kızdırmamak" için iki yıl bekletilmiş ama yinede kendisi tarafından verilen sözlere rağmen 30 Ocak 2001'de Chirac tarafından onaylanarak yasalaşmıştır. Bu gelişmenin ardından, Fransız firmaları özellikle savunma alanında birçok ihaleye kabul edilmemiş, ekonomik ilişkiler minimuma indirilmiştir. Fakat bu soğukluk sadece 2001 Aralığına kadar devam edebilmiştir. Türkiye'nin tepkisinin etkilerinin bu kadar kısa süreli olmasına karşın Ermeni Davasının Savunulması Komitesi (Comité de la Défense de la Cause Arménienne) 2002 seçimleri öncesinde adaylara beş soruluk bir anket göndermiş ve bu ankette soykırım reddedilirse herhangi bir cezai işlemin gerçekleşip gerçekleşmeme ihtimaliyle ilgili sorular sormuş ve cevap beklemiştir.
Bu noktadan sonra ne olabilir? Tasarı meclisten geçtikten sonra 15 gün içinde Başbakan'ın, Cumhurbaşkanı'nın veya 60 milletvekilinin Anayasa Mahkemesine başvurusuyla iptal yoluna gidilebilir. Senato yasayı onaylamayabilir veya bekletip 2007 seçimlerinden önce de düşmesini sağlayabilir. Bu senaryonun da gerçekleşmemesi halinde Cumhurbaşkanı yasayı imzalamayabilir.
Fransa açısından "Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik" kavramlarının doğuşuna ve evrenselleşmesine ev sahibi olmuş bu ülke, yasayla ifade özgürlüğüne büyük bir engel oluşturmuş ve kendisinin dününe, bugününe ve yarınına kara bir leke sürmüştür.
2001 yasasından sonra ikinci kez girilen bu çıkmaz Türkiye açısından da önemli bir ders niteliğinde olmalıdır. Bu noktadan sonra bilinçsizce buzdolaplarına tekme atmak yerine bilinçli tepkiler verilmelidir. Bu kanunu engellemek için elinden gelen çabayı gösteren, ülkemizde yatırımı bulunan, vatandaşlarımıza istihdam sağlayan firmaların protesto edilmesi sadece saçma değil aynı zamanda adaletsizcedir. Türkiye'ye uluslararası arenada zarar vermeye devam edecek Ermeni sorunu; küçük çapta birçok projeyle değil de dünya çapında, tüm akademik çevrelerin ortaklaşa hazırladığı, kesin tarihsel belgelere dayanan, Avrupalı yetkin bilim adamlarının da dahil olduğu büyük ölçekli bir araştırma projesi haline getirilmeli ve bu tüm dünyaya duyurulmalıdır. Başbakanımızın, onlar hazırsa, tarihimizle yüzleşmeye hazırız diyerek yaptığı çağrıyı reddeden Ermenistan ve bu konuda fikir tartışmaları ve ifade özgürlüğünü sınırlamaya kalkan Fransa Türkiye'nin elini güçlendirmiştir, bu doğrultuda, Türkiye ve Fransa ile ilişkisi olan dünya devletleri de sağduyulu ve objektif tepkiler vermelidir ki Türkiye ifade özgürlüğü alanında yıllardan beri kendisine yapılan uyarıların istisna olmadığına inanabilsin.